19 Şubat 2010
16 Şubat 2010
Vicente Kim Lan?
Istanbul - Barcelona uçak bileti
500 TL
Arkadaşlarla buluşup Madrid'e gidip gelme
75€
Atletico Madrid - Galatasaray Maç Bileti
25€
Sapo ve Süper Mario ile Madrid deplasmanına gidip sabahlara kadar eğlenmek
xxx
15 Şubat 2010
14 Şubat 2010
Catch Up Fellas
Zoban, geçenlerde blogcuların, moda olduğundan değil de söyleyecek şeyi bulunduğundan blogcu olması gerektiği hakkında güzel bir kaç tweet yazmıştı. Ben de kendimi (alakam olmasa da) suçlu hissettim. Blog açmışım, az güzel bi insan topluluğu takip ediyo, yazacaklarım da var yazmıyorum.
Bir kere şunu farkettim ki blogculuk, biraz daha yalnız adamın işi. Yani en azından kendim için konuşayım. Işim gücüm olmadığı ve yazacak bir şeyim olduğu zaman post giriyorum. Yazacak birşeylerim genelde oluyor, orada sıkıntı yok ama genelde vaktim olmuyor. Ve ben de yeteri kadar denemiyorum. Bu aralar işler ile başım son derece sıkışık, spora da gidemiyorum zaten, kendime bir kılım. Ama sonunda güzel olacağına inandığım şeyler uğruna savaşma hissini unutmuştum, psikolojik olarak çok daha güçlüyüm şu anda. (Amma personal oldu be, kendim baydım)
Bir de Italya'ya gittim ocak sonu. Milano'yu sevmiyorum bir kere. Cidden. Kardeşim okuduğu için bir sürü kez gitmişliğim var ve her defasında ayrı bir sıkkınlıkla dönüyorum. Alışveriş yapmayacaksan, yapılacak şeyler bir (1) günde bitiyor. Tamam D'uomo baya enteresan, ama nereye kadar! En sevdiğim yerleri CDciler, kitapçılar genelde. Ama onlar bile beklentilerimin altında. Mesela Milano Fnac. Fnac, en sevdiğim kitapçı/müzikçi ama buradaki, bir Barselona Fnac veya Paris Virgin veya Times Sq. Virgin gibi değil. Son derece sönük. Tek iyi tarafı, box set'ler konusunda şahaneler. Geçen sefer Factory Records'un 4 CDlik bir setini alıp Madchester konusuna ciddi eğilmiştim. Bu sefer de bir başka merak ettiğim noktaya bodozlama giriş yaptım: The Style Council. Paul Weller sevmişliğim vardır, bir süredir eski grubu The Style Council'a başlayayım diye kafamda tasarlıyordum. Bir baktım "The Complete Adventures of The Style Council" diye 5 CDlik bir box set. Kaçırmadım. Çok da mutluyum, işe giderken her sabah birini dinliyorum. Bir de Neil Young best of'u aldım kendime, arabesk dinler gibi of çeke çeke dinliyorum onu da.
Onun dışında Milano deyince alışveriş! O kadar. Ama beni enterese eden malların kendisinden çok reklamları. Bu seferki favorilerim Diesel'in Be Stupid kampanyası, Kiss My Glass afişleri ve Monte Napolione'deki Fiat 500'ler. Zaten bu kadar iyi reklam yapmasalar, herşeyi ederinin 5 katına satamaz Italyanlar.
Yine de Milano'ya gitmek istemiyorum! Neyse ki haftaya daha güzel şeyler yapıcam, onu da ayrı bir postta anlatırım artık.
Till Death Do Us Apart
Dün bir cenazeye daha gittim, sevdiğim bir insanın beklenen ölümü yüzünden. Aklıma geldi, buraya da not edeyim istedim.
Şimdi biri ölünce arkasından ağlayanlar, kendileri için ağlıyorlar, orda mutabıkızdır diye düşünüyorum. 27 yıllık kendi hayatıma bakıyorum, hakkaten güzel geçmiş şu zamana kadar. Bundan sonra da inşallah güzel geçer, çok şeyler yapacağıma ve daha çok mutluluk yaşayacağıma/yaşatacağıma inanıyorum. Ama bir şekilde bana bir şey olsa da arkamdan ağlanmasını değil hayatımın kutlanmasını tercih ederim. Yani evlerde toplanılıp ağlanılacağına, içilmesini, yaptığım komikliklerin/mallıkların/güzel şeylerin hatırlanması daha güzel.
Bir de helva kısmı çok önemli. Şahane bir un helvası isterim. Bu kadar laf ve emoluktan sonra da kendime uzun ömürler dilerim. Sizlere de tabi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)