Sorularım var ve cevap istiyorum!
Soru 1) Bir süre geçti üzerinden, Caz Festivali kapsamında Amadou&Miriam konserine gittik arkadaşlarla. Konserin ortasında organizasyon görevlileri geldi, sanatçıların kulaklarına bişi söledi ve şarkıdan sonra (uzuncana) bir ezan arası verildi. Mehmet Tez'in Hafif Müzik'te yazdığına göre Esma Sultan ile Ortaköy camii'nin yakınlığından dolayı özel bir durummuş bu, ki gayet mantıklı ama sorum daha genel.
Şöyle ki, bu durumun da örnek teşkil ettiği üzere müzik, dine saygı duyuyor. Gerektiğinde ara veriyor, gerektiğinde eşlik ediyor ama kayıtsız kalmıyor ve yapıcı bir reaksiyon veriyor. Bunu müziğin dışında da hayatımızda hemen hemen herşey yapıyor. Dine saygı, dini fazla sorgulamama. Ama din, nedense kendisine gösterilen saygıyı hiç bir şeye göstermiyor; hayatın en önemli parçasıymış gibi takılıyor. Yani benim için müzik, dinden daha öncelikli. Hayatımda daha fazla yer kaplıyor. O zaman niye "dini bütün" insanlar, benim bu önceliğime saygı göstermiyor da hep ben onların dinine saygı göstermek zorunda kalıyorum? Niyetim, konser var diye ezan dursun değil (ki aslında olmayacak bişi değil, Esma Sultan'da konser varsa o akşam sadece Ortaköy Camii'nden ezan okunmasın, diğer binlerce camiinin sesi zaten duyuluyor). Benim hayatımın önemli bir parçası ile onların hayatının önemli parçası beraber varolabilir. Sadece karşılıklı saygı, anlayış, anlamasan bile tolerans. Bu kadar mı zor?
Birinci soruyu özetleyeyim: Niye herşey dine saygı duymak ve yolundan çekilmek zorunda da din, hiç bir şeye saygı göstermeden varolmaya devam ediyor? Ufak bir not: Kesinlikle Islamiyetten bahsetmiyorum, bütün dinler kapsama alanımızda.
Soru 2) Asmalımescit'te bir ton masa, bir akşam ansızın gelen adamlar tarafından toplandı. Üstünde yenilmekte olunan yemekler, masaların üstünde oturan insanlar yoklarmış gibi varsayılarak. Bir grup insan bağırdı "hayat tarzımıza tecavüz ediliyor" diye. Diğerleri de belediyenin aslında çok saçma bir şey yapmadığını, verilen işgaliyelerin hakkından çok daha fazla yere masa atıldığını, yürümenin çok zor olduğunu, yapılma şekli yanlış olsa da yapılanın doğru olduğunu söylediler. Açıkçası ikinci grup haksız da sayılmazdı. Asmalı, gerçekten artık (özellikle cuma ve cumartesi akşamları) adım atılamayacak bir duruma gelmişti ve böyle bir şey gerekliydi. Ama bugün, yapılan bu operasyonun samimiliğine olan inancım sıfırlandı. Her gün gidip yemek yediğim, çok düzgün insanların, kimsenin hakkını yemeden işlettiği Fıccın'da da bütün masa ve sandalyelerin toplandığını görünce gerçekten tepem attı. Fıccın'ın işgaliyesini belediyeye ödediğini biliyorum, hatta çarşamba günü masalar toplanmadan saatler önce belediyeden masaların nasıl konulabileceğine dair yazı gelmiş. Ona göre koyulan masalar da bir kaç saat sonra toplatılmış!! Sebep de "Başkan"ın bakacağıymış. Ertesi sabah masalar koyulduğunda, zabıtalar gelip işgaliye ödenen yerdeki masalar dahil hepsini toplayıp gitmişler. "Başkan'ın emri". Benim anlamadığım hakların ödendiği yerleri bile işletmelerin kullanamaması, Başkanların emretmesi ve bunun sorgulanamaması ne demek? Açıklanmaya ihtiyacı olan sorular. Müşterilerden biri bunun nasıl da ramazana denk getirildiğini belirtti, o kadar komplo teoristi olmak istemem ama ramazana denk geldiği de bir gerçek. Eğer eylül başında, bayramdan sonra bir anda Belediye ile işletmeler uzlaşırsa o zaman ne olacak? 11 ayda bir bu kavga mı yaşanacak? Peki o zaman bu, hak-hukuk-kanun kalkanının arkasından sallanan padişah kılıcı olmuyor mu?
Asmalımescit, Cihangir, Galata, Taksim ve genel olarak Beyoğlu, Türkiye'nin geri kalanında hemen kabul edilmeyecek tarzda insanların rahat barınabildiği, kültür ve sanat beşiği, insanların "burasında" değil rahat rahat gezdiği yerler. Hatta çoğu kişi tarafından kurtarılmış bölge olarak görülür. Ve buralara yapılan kanun yapıcılığının, o kanunları çiğnemeye çalışan bazı işletmecilerden bile daha mide bulandırdığını düşünüyorum.
Fasulye'nin faydaları kalıbı nereden gelir hiç merak etmiş miydiniz?