Kötü bir posttan daha kötü ne olabilir? Eksik bir post. Evet, dün Star Wars göndermeli bir post attım ama bugün aşağıdaki Adidas'lar karşıma çıktı ve onları da koymak istiyorum buraya. Ama o zaman da dünkü post eksik kalmış olacak. Okurcan, beni affet. Dahasını görmek istiyosan, camiden sağa sap 500 metre sonra başkasına daha sor gösterir.
21 Ocak 2010
20 Ocak 2010
Pimp My Galaxy
Aile boyu Star Wars efenim:
15 Ocak 2010
All Around the World, Gotta Spread the Word
Ne zaman, nerede gördüğümü bilmiyorum ama bunun neyin işareti olduğunu biliyorsunuz. Akdeniz ülkelerini sıralamaya başlıyorum haftaya. Ekran görmek istemiyorum, ne bilgisayar, ne telefon, ne televizyon, ne blog, ne twitter...
In A Galaxy Far Far Away
Bazı şeylerin heyecanı uzaktan bile olsa sarıyor (mesela Gran Turismo 5'in çıkışı). Bunlardan biri de CNBC-e'nin Star Wars'u baştan sona yayınlayacak olması.
Izle izle bitmeyecek, tekrar tekrar izlenecek bir kafa Star Wars kafası. Seriyi iki kere izledim ama üçüncü kere de izlerim. Ama burada kritik bir sorun var. CNBC-e, acaba filmlerin yayınlanış sırası olan 4-5-6-1-2-3 olarak mı yayınlayacak, yoksa filmin kronolojik hali olan 1-2-3-4-5-6 şeklinde mi? Açıkçası birincisinin daha uygun olacağını düşünüyorum. Daha vurucu olur öylesi. Eğer öbür türlü yayınlanırsa bazı sahneler, eski anlamını yitirir diyorum ama izlemeyenler için teaser yapmadan olayları yazmak ne zormuş ya!!
Bu arada bir hayal kırıklığı, her filmin bir pazar yayınlanacak olması. Yani dizi kafası. Oysa gönül isterdi ki bir gün baştan sonra Star Wars olsun, gönüller coşsun (Geek kafası). Ama buna çare bulmak üzereyiz, muhtemelen bütün filmleri toplayıp bir gün eve geleceklerle beraber biz yapacağız bunu, işimizi başkasına bırakmayacağız.
Bir de keşke şu blog yazılarını, uzayda akan bir şekilde yazmanın bir yolu olsaydı... En osuruktan bir entry bile baya karizma dururdu o zaman.
PS: Radyo Eksen'de devamlı dönen Star Wars cingılları da insanı gaza getirmiyor değil
PSS: Yılın dikkatli okuyucusu seçilen Serra, bir günde 6 filmin bitmeyeceğini yüzüme vurdu. Kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz. Bir haftasonu kapanmak olabilir. Bol arkadaş, bol pizza-ıslak hamburger-kola tedariki ile çok pis geyik döner.
07 Ocak 2010
One List to List Them All - The Music Quiz
Yazılı her mecrada pre-yılbaşı sendromlarından en belirgini listeleme aşkı malumunuz. Burada ben de yaptım, herkes de kendi köşesinde yaptı. Ama şimdi daha farklı bir kafa ile geliyorum size okurcanlar: Liste listelemece.
Biraz daha spesifik olalım. "En iyi liste, henüz yapılmamıştır listedir" sözünden yola çıkarak size yapılmamış ama yapılsa şukela olacakları sıralıyorum. Konumuz müzik. Müzik bilgisine güvenen, trivia tanımam diyen, bana bir ses çıkaranın 40 yıl kölesi olurum mentalitesindekiler beri gelsin, yorum yapsın, rüşdünü ispatlasın. Herkes için bir şeyler var.
1- En iyi 5 Self-Titled Debut:
En kazık sorulardan biri ile başladık sınava, kendimi öğrencisinin psikolojisiyle oynayan kıl hocalar gibi hissettim. Bilmeyenlere açıklama: Self titled debut, grubun ad koymadığı veya grubun kendi adını verdiği ilk albümleri demek. Bunlar arasından en iyi 5'lik bir liste olsa ne güzel olurdu. Yapabileni de ayakta alkışlardım.
2- En iyi 5 "2. Albüm":
Ilk albümün çıkmış, iki günde bardaki sünepeden rock starlığa terfi etmişin. Elini sallasan ellisi. Ama plak şirketiyle yaptığın anlaşmada daha yapman gereken albümler var. Elde materyal de kalmamış. Bunun adı nurtopu gibi bir 2. albüm sendromudur. Ama bazen öyle birileri çıkar ki ilk albümünü unutturacak ikinci albümler yapar. Onlardan 5 tanesi buraya da girer.
3- En iyi 5 "gruptan ayrıldım kendimi buldum":
Rockstarlığın merdivenleri çıkıldıkça, nedense grupta birilerinin hep götü kalkar. Kendini bir üstün görür, afra tafra yapar. Şu küçük albümleri ben yarattım kafasına girer. Sonra da kaçınılmaz son: Daha iyisini yapacağına ve bunun için ayakbağı grup arkadaşlarına gerek olmadığına inanan eleman, çeker gider. Roger Waters gibi patlayanlar da var, Paul Weller veya Robin Williams çıkanlar da. Bizim ilgi alanlarımız çıkanlar.
4- En iyi 5 değişim:
Iron Maiden hariç, belli bir sürenin üstünde müzik yapan her grup, bir tarz değişikliğine gitmiştir. Bu değişimin peşinden, gelin arabasının tamponuna takılan tenekeler gibi gelen şeyler de var; die-hard fanlar seni satmakla suçlar, albümlerin daha çok satar, grup içinde müzikal ve egosal sıkıntılar çıkar vs. Nedense bu hikayelerin bir tarafında da hep Rick Rubin vardır, o ayrı. Bu değişimlerin 5 tane iyi olanı bu listeye girer. Mesela OK Computer'dan Kid A'ya geçen Radiohead gibi.
5- En iyi 5 Süpergrup:
Sınavın en rahat puan kazanılacak sorusu bu oldu heralde. Farklı farklı gruplarda ünlenip, daha sonra birleşen ve albüm çıkaran elemanlar mevzu bahis. Ama biraz zorlayalım bari; proje grubu olmaları yani bir tek albüm çıkarmaları kriter olsun. Sonra herkes evlerine dağılmış olsun. Mesela bunun kötü örneği Velvet Revolver, iyi örneği Mad Season diyebiliriz. Tabi ki istediğimiz iyi olanlar.
Bonus listesi:
En iyi 5 Hidden Track:
Hani o son şarkı 15-20 dakika olur da bekle bekle bayarsın hidden track için. Eskiden kasette onun başlangıcını tutturmak daha zordu, şimdi ipod'da daha kolay. Onlar. Bazıları osuruktan jam'ler, bazıları stüdyo kayıtlarında elemanların anlamsız gülmeleri olur ama bazen de cidden adam gibi şeyler çıkar. Bu listenin sıkıntılı tarafı, hidden tracklerin genelde ismi olmaz. O yüzden siz hangi albümün hidden track'i olduğunu yazın, dertlerden kurtulun.
Bonus listesi 2:
En iyi 5 non-overdose müzisyen ölümü:
Müzisyen ölümünün iyisi olmaz tabi ki, sansasyoneller diyelim. Müzik yapıcılar arasında geçmeyen bir modadır overdose'dan ölüm. O yüzden bu klişeden uzak duruyoruz, overdose yapmadan ölenler arasında kimlerin ölümü sansasyonel oldu diye soruyoruz. Johnny Cash gibi eceliyle gitmeyi saymıyorum yalnız, merhumun yaşı 40'ı geçmemiş olsun lütfen. Hint vereyim: Jeff Buckley, Cliff Burton... (Bu sorunun bonus olmasının sebebi müzik ile değil müzisyenlerle ilgili olmasıdır efenim)
05 Ocak 2010
Vizyon Kafası 2
Yılbaşı gecesi (hatırladığım sekanslarca) gayet iyi geçti, baya eğlendik sabah 7'ye kadar. Ama işte ev partisinin sıkıntıları; temizlenmesi gereken bir ev ve üşengeç ev sahipleri, yılın ilk günlerinde kendilerini sinemaya vurdular.
Cem Yılmaz'ın güldürmediği kimseyi görmedim şu ana kadar ama film olmuyor. Herif, film kafası değil. Onun doğaçlama, daldan dala atlayan, bir anda patlayan espriler yapması lazım. Film çekerken esprileri önceden yazmak, bir kaç kere çekmek, esprileri bir tema etrafında döndürmek lazım ve bu CMYLMZ'ye uymuyor işte. Gora da Arog da böyleydi, Yahşi Batı da böyle. Komik mi, evet komik. Ama kendi showları kadar değil. Notum "eh".
Sonra bir de Avatar'ı gördük, gerektiği gibi 3D Imax'de. Senaryoya çok takılmaya gerek yok, klasik sci-fi Hollywood. Görsellere de takılmaya gerek yok. Uçan adalar, enteresan hayvanlar, ruhlar, spiritüellik, bunların hepsi Miyazaki'nin çizgilerinden çocukken okuduğum Gülten Dayıoğlu kitaplarına kadar vardı. Asıl olay Avatar'ın sinemaya kazandırdığı farklı boyutta bir gerçeklik. Yani doğru bir karşılaştırma Lumiere Biraderlerle olabilir. Onlar 20. yy'nin başında bir trenin gara girişini çekip sinemada gösterdiklerinde, buna alışık olmayan insanlar korkarak sinemadan kaçmışlardı. Avatar da öyle aslında. Biz de bu kadar doğal bir 3D dünyasına, özellikle de sinema perdesinde alışık değiliz. Yükseklik korkusu olan biri olarak, bazı sahnelerde korktum mesela. Yani ciddi farklı bir gerçeklik algısı (augmented reality'i duydum ama nedir bilmiyorum, konu ile alakalı ise biri beni uyarsın).
Ama Lumiere kardeşler kadar sinema dünyasının mihenktaşlarından biri olurlar mı? Bilmiyorum, bunu teknoloji ve seyirci belirleyecek. Bir kere böyle bir filmi yapmak şu an çok pahalı ve her film böyle çıkmaz. Aksiyon filmleri hariç aslında filmlerin böyle 3 boyutlu çıkmasına gerek de yok. Ama seyirci bunu benimserse, film stüdyoları da bu yola gider. Teknolojinin gelişimi de bu tip filmlerin yapımını ucuzlatırsa, bundan sonra 3D filmler standart olur. Ama yeteri kadar talep olmazsa ve/veya yapımlar ucuzlamazsa, Avatar ve benzeri filmleri, ağızda tatlı bir tat olarak hatırlar ve geçebiliriz. Hayatımda izlediğim en iyi film değil tabi ki, ama herkesin gidip bir görmesi ve düşünmesi lazım (food for thought kafası).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)