28 Nisan 2011

Sabahlar Olmasın!

Son yıllarda aldığım en iyi kararlardan biri, artık (ne fiziksel olarak ne de online formunda) gazete okumamak ve televizyon izlememek. Henüz yapmadıysanız tavsiye ederim; düşündüğünüz kadar zor değil ve iki üç günde adapte oluyorsunuz. Ne değişiyor? Türkiye'de ve dünyada hiç bir şey, kişisel olarak ise insan zihin açıklığınızı geri kazanıyorsunuz. Artık tek haber kaynağım Twitter.



Yine de insan gündemden maalesef uzak duramıyor çünkü gündem ve onun getirdikleri, hayatımı birebir etkiliyor artık. "Bir tanecik şiir okumak" suçundan hapis yatan Başbakan ve onun yıllarca ezilmiş ve hor görülmüş iktidarının, özgürlük, özgür irade ve ifadenin değerini bileceğini ummamız lazım aslında. Ama benim kişisel olarak daha önce yaşamadığım, benden büyüklerin de yaşadıklarını duymadığım bir özgürsüzlük ve baskı rejimi ile karşı karşıyayız. Artık sabahları iyi haberler almak bile değil hedefim; sıradan bir güne başlayayım, twitter'da trafiğe küfredilsin sadece.



Ama altalta yazınca bile çekilmez bir olaylar silsilesi, her gün yeniden yaşanıyor. LGS-ALES rezaleti mesela... Köpek gibi çalıştığım, yıllarımı sikko ve içi boş kitaplara verdiğim günlerim aklıma geliyor. O kadar emeğimin karşısında, seçilmiş birilerinin dağ gibi durması beni nefretle kendimden geçirirdi heralde. Ama bu sene sınava ben girmedim diye bir şey değişmiş değil, yine aynı nefretle doluyorum. Belki daha uzun yıllar var ama çocuklarımın hakları, gelecekleri ellerinden alınıyormuş gibi hissediyorum. Ben mi abartıyorum?



Internet sansürlerine ne demeli? Günlük hayatımızın bir parçası onlar zaten; sabah trafiği, öğle yemeği, internet sansürü, akşam maç fln fln. Dün bir boyut daha atlanmış oldu bu şeytana karşı savaşta. Münafık kuvvetler, artık hangi domain'lerin alınıp alınamadığına da karar vermişler. Mesela içinde 31 geçen domain name yassah! Seçimlerden sonra toptan kaldırsın 31 sayısını bence, 29 30 32 gibi. Ne de olsa asal sayı, çarpım tablosunu da etkilemez. Sonra baldız da yasak. Kelime olarak aslında aileden bir akrabayı tanımlayan bu harf öbeği, demek ki yeni tabularımız arasında. Bunun yanında Adrianne, itiraf, nefes, şişman gibi kelimeler de yasak. Yılların itiraf.com'u kapanabilir yani. Birbirine sarılan çiftlerin otobüslerden tekme tokat kovulduğu ama fortlamanın kabul gördüğü yerde, çocuk pornosunu internetten kaldırıp sokaklara taşımak (bknz her günkü ana haber bültenleri) garip karşılanmamalı. Ne de olsa kadın eti erkeğin malu, haklın tabusu.



Dün gelen William S. Burroughs'nun incelenmesine ne demeli? Amerikalı gay ve uyuşturucu bağımlısı bir yazarın, Türkiye gibi kitap okuma seviyesi %4.5 olan (o kitaplar da Da Vinci Code, Inci Küpeli Hatun, Ejderha Dövmeli Dilber vs olduğu) bir ülkede aile kavramını tehdit etmesinden korkulması son derece fıkra misali. Ama yine de trajik bir tebessüm edebiliyoruz buna. Tam saha pres demokrasisinin bir önceki maarifetinde (Ahmet Şık ve Imam'ın Ordusu) o trajik gülümsemeyi bile yapamıyorduk. Bu arada Ahmet Şık'ın kendi duruşmasına "araç bulunamamasından dolayı" götürülemediğini de not düşelim. Yakında Hunter Thompson da ülkemizde yasaklanır ve "RTE Kafası" diye ilaç çıkarılırsa şaşırmam. Fena da olmaz aslında.



Ve çılgın projemiz... Aylarca çok gizli tutulduğu sanılan, basına sızan teorileri görünce "bu kadar da mallanmaz heralde" deyip gerçeğini beklediğimiz şu çılgınlık... Çok fazla eleştiremiyorum çünkü anlamıyorum. Niye böyle bir şeye ihtiyacımız var? Boğaz'daki gemi trafiğini oraya yönlendirmek için mi? E ama orası da Istanbul. Ayrıca oralardan geçiş ücreti almayı umduğumuzu düşünüyorum ama o da Montrö Anlaşmasıyla yasaklı zaten. Etrafına yeni yaşam merkezleri koyabilmek için mi? E oralar hep orman arazisi. Peki Istanbul'un en büyük trafik sorunu, bir yaka ile öbür yakanın arasında Boğaz olması ve bunu aşmanın iki köprüden (ve Harem-Sirkeci arabalı vapurundan) başka yolu olmaması değil mi? Niye şimdi bir Boğaz daha? Ve bir sürü köprü daha. Gerçekten yüzlerce milyar dolara değecek bir proje mi bu? Rant diye basit bir cevapla gelmek istemiyorum ama başka bişi göremiyorum, yardım edin.



Bir de bu çılgınlığın yanında güme gitmeyen bir nokta vardı. Haşmetlim, Marmaray projesinin uzun sürmesinin nedenini CHP'nin çanak çömleklere takması yüzünden olduğunu iddia etmiş. Ne CHP'yi severim, ne de o "çanak çömlekleri" umursayacaklarını düşünüyorum. Ama çanak çömlek diye bahsedilenin, Istanbul ve insanlık tarihinin önemi abartılamaz kalıntıları olduğunu bir kez daha yazalım. Gerçi Kanat Atkaya çok daha iyisini yazmış, linklemezsek olmaz. Ben de iki dakikasından fazlasını izlemeye dayanamadığım toplantı ile ilgili bir gözlemimi ekleyeyim. RTE, "içinden nehir geçen şehirler var. Ama dünyada içinden iki deniz geçen tek şehir Istanbul" deyince salondan alkış koptu. Yandaşlar heralde bunu da AKP'nin bir marifeti sandı ama bu, Istanbul'un coğrafi özelliğinin yanlış aktarılmış doğal hali sadece. Istanbul'un içinden iki deniz geçmiyor, ikisini bağlayan bir boğaz geçiyor. Daha çok bilgi için Strait kelimesi.



Artık sabahlar olsun istemiyorum, her sabah ne saçmalık duyacağımdan korkuyorum çünkü. Ama şimdi sabahlar olmasın dedim ya, belki ben de yasaklanırım. Bir dakka, hala içinde "sabah" ve/veya "akşam" geçen domain'ler alınabiliyor mu?

11 Nisan 2011

Deconstructing Harry


Bugün 11 Nisan 2011, yıkılmanın günü. Hem madden hem manevi olarak. Çünkü birini sevmekten çok farklı diildir takım tutmak da. Sebepleri vardır; her şeyin iyi olacağına inanırsın, karşılık beklemeden stada gidersin, yeri gelir bağırır yeri gelir ağlarsın, sana inanmayanlara kızarsın, ve o inanmayanların dedikleri çıktıklarında da kızarsın neye kızdığını bilmeden. Ama gün gelir öyle bir mutluluk olur ki o stadın içinde, dünyanın geri kalanı umrunda değildir. Haykırmak, bağırmak, herkese anlatmak istersin. Ama bir takım tutmanın, bir renge gönül vermenin, bir insana gönül vermekle en ortak kesişeni mantıksızlığı, sebepsizliğidir. Yukarıda saydığım o sebepler, aslında ufacık bir yüzdesidir içinde hissettiklerinin. Gerisi kelime tutmaz, söze gelmez. Işte bu bölümüdür en acıtanı.

Bugün Ali Sami Yen’i, gittiğim geldiğim, aşina olduğum, çok şeyler paylaştığım Ali Sami Yen’imi yıkıyorlar. Yeni bir stad var elde, hayat devam edecek belki. Ama aynı olmayacak işte. Yeni stadda her şey daha güzel olacak belki, ama belki de olmayacak işte. Senle benim elimde aslında her şey, şu ana kadar çok mutluluk yaşatsa da kötü günde de silkinmeyi, göz göze gelmeyi, birbirimize devam demeyi bilmeliyiz. Ancak o zaman köklerini Ali Sami Yen’e attığımız umutlarımız, yeni stadda da yeşerebilir. Ve orada bir yeşertmeyi başarırsak, o zaman kimse bizi tutamaz.
Related Posts with Thumbnails