13 Ekim 2010

Caz Ölüyor Mu?


Bazen öyle blog post'lar, öyle yazılar geliyor ki karşıma, içimden cevap vermek geliyor yorum yazarak, ama o kadar çok şey düşünüyorum ki yorumum haddini aşar diye oraya yazamıyorum içimde patlıyor. Bu da öyle bir şey. Hasan Bülent Kahraman, caz hakkında şöyle bir yazı yazmış. Işin komik tarafı, yazının son yarım paragrafında asıl demek istediklerini demiş. Daha sonra da Mehmet Tez, blogu Hafif Müzik'te konuya değinmiş. Okuduk, tartışalım.


Ilk önce kitabın sonunu söyleyeyim, caz ölmüyor. Bence. Şimdi de arasını doldurayım.


Geçen akşam K. ile konuşuyorduk, bana sorular soruyordu, bu grup ne tip müzik yapıyor? Rock. Bu? O da rock. Nası yani? Bu? Pop. Yani mesela rock veya pop, öyle genre'lar oldular ki herşeyi kapsıyorlar. Bir potada eritip sunuyorlar (Bakınız burada ota boka subgenre yaratan, her grup için yeni bir subgenre ismi bulan geleneği düpedüz siklememe içindeyim, ve mutluyum). Eskiden mesela elektronik müzik vardı. Şimdi elektronik müziği rock'tan, pop'tan, caz'dan ayrı yaşatmak mümkün mü? LCD Soundsystem'a, ne diyebiliriz? Rock? Indie? Elektronik? Indie gibi mainstream olmuş, adını independent'tan almış bir müzik türünün bile ne olduğu belli değil artık. Bu yüzden caz da ölmüyor aslında. Mehmet Tez'in kendisi, çok güzel bir yazı ile arabeskin, yeni jenerasyon yaratmamasına rağmen aslında ölmediğini, kabuk değiştirdiğini ve bayrağı Duman gibi grupların aldığını yazmıştı, ve çok da haklıydı. Caz da bir bakıma öyle. O da kabuk değiştiriyor. Biraz dünya müziğine giriyor, biraz elektroniğe kaçıyor, bazen rock yapıyor, çokça doğaçlama ve özgün takılmaya devam ediyor. Ama aynı şeye rock diyen de oluyor, caz diyen de.


Sıkıntı belki şuradan kaynaklanıyor. Kişisel olarak cazın, kendine özgü bir dil olduğunu iddia etmişimdir. Nasıl konuşulacağının, nasıl dinleneceğinin, nasıl anlaşılacağının öğrenilmesi gereken, bu sürecin aslında zor ve zahmetli olduğu, ama belli bir eşik geçildikten sonra da çok keyifli olduğuna inanmışımdır. Ama caz, yani bizim bildiğimiz, klasik anlamda, Hasan Bülent Kahraman'ın bahsettiği caz, anlaşılması zor, accessability'si düşük bir müzik türüdür. Hele de rakipleri rock, pop, R&B'ye nazaran. Ve devir, bunun devri değil. Müzikte olmadığı gibi hiç bir şeyde de değil. Artık sinema yerine dizi, kitap yerine dergi, gazete yerine twitter'ın tercih edildiği, dönüşümü hızlı, umursaması minimal, pratik hayatlar yaşıyoruz. Hayatımızın hiç bir alanında göstermediğimiz, göstermeye gerek duymadığımız sabrı, niye cazı öğrenmek için gösterelim ki? O yüzden de caz değişip, bizim bildiğimiz formlara daha yaklaşıyor. Bu kötü bir şey değil kesinlikle. O yüzden de HBK'ın "caz ölüyor"nidası, Ara Güler'in "o eski Istanbul yok" serzenişleriyle aynı kefede benim için. Onun günündeki kareler, evet, yok. Ama başka kareler var, ve bir süre sonra bugünün karelerindekiler de bulunmayacağı için, onların da tadı güzelleşecek. Cazın, jazz clublar, asi, kokocu hali yok şu anda ama özgür ruhu devam ediyor. Bazen Babazula'da, bazen Bugge Wesseltoft'ta, bazen de Mars Volta'da.

2 yorum:

birdie num num dedi ki...

e US3 gelio yakında....

Defunct dedi ki...

yer ve zaman da söleseydin hacı

Related Posts with Thumbnails