Hasta psikolojisinden çıkıp bavul kafasına girdik, atladık havaalanına gittik, yine ateşim çıktı. K. ise benim ateş düşürücüleri evde unutmuş. Havaalanı lounge'unda yan basma durumları. Adımın anons edilmesini de barındıran bir kaç aksiyondan sonra bunu da hallettik. Bu sefer de rötarlarla başladık. Önce 1 saat, sonra 1 saat daha. Bari 2 saat daha erteleselerdi de ManU-BJK maçını izleseydik. Buradan Beşiktaşlılar'ı da tebrik ederiz. Uçaktan inip haberi twitter'dan alınca inanamadım (twitter'dan al haberi sekansları)
Ilk iki gün genelde oteldeydik, bir inip bir çıkan ateşimden dolayı. Yine de bir coffeeshop olayı yaşadık tabi ki. Sonraki iki gün de ben iyileşip K.'nın ateşi çıkınca Amsterdam'ı elde var sıfır ile tamamlamış olduk. Bi bok anlamadık. Tek bir kare fotoğraf bile çekmedik. Biletleri bir gün öne alıp evimizde pineklemek ve son dakikadaki havaalanı alışverişi, belki de Amsterdam seyahatinin en iyi tarafıydı. Kimin gözü kaldıysa, kör kaşıkla peşindeyim, haberi olsun.
Ama dönüp bakıyorum da, Amsterdam, o kadar da abartılmaması gereken bir yer. Özellikle de kendi evinde yaşayanlar için. Eğer kendi mekanında istediğin an bir meclis toplayıp kuru/sulu takılabiliyosan ve sevgilinle yaşayıp özgürce seks yapabiliyosan, oralara gitmenin en ufak bir anlamı kalmıyor. Ama sevgilinle beraber kalamıyosan, constant bir aile baskı ile potansiyel keyiflerden mahrumsan, o zaman tamam, Amsterdam senin mekanın.
Ama biz oradayken bir sonraki destinasyonlarımız hakkında bile düşündük. Barselona, Stockholm ve Köln arkadaş kontenjanından girdi listemize, bir de Berlin olabilir diye düşündük. Bi de para ve zaman biriktirinceki hedeflerimiz var: Kilimanjaro Dağı, Güney Kutbu, Uzak Doğu'da island-hopping. Hemen zaman ilerlesin de bunları yapalım diyoruz. Net!