21 Haziran 2010

For Whom the Bell Tolls

Hem Metallica'yı hem Hemingway'i gerçekten çok sevsem de bu sefer çanlar benim için çalıyor. Bundan tam olarak 33 gün sonra, 24 temmuzda, nikah masasına oturuyoruz işte. Bu tip şeyler erkeklere daha geç dank eder, bana da henüz etmedi. Evimize mobilyalar geliyor, onun bilimum işleriyle uğraşıyorum, balayı mal ayı derken temposuna girdim tamam, ama tam olarak dank etmedi daha çoğu şey.

Tam olarak diyorum çünkü birazcık da olsa etti. Geçen gün kendi düğün davetiyem elime ulaştı, dağıtılmak üzere. Çok garip bir his, baya, fazlasıyla. Yani bundan sonra K.'yı eşim diye tanıştırıcam insanlara, işte evimiz ileride çocuğumuz fln. Enteresan kafalar. Nerede o Cihangir'de beraber yaşarkenki bekar hayatı, partiler, kuru-sulu eğlenceler...

Bir yandan çok garip gelen de yavaş yavaş, annemin babamın hatırlayabildiğim en genç yaşlarına ulaşmış olmam. Bu yaşlarda onlar evliydi, ben vardım ama benim şu anki yaşlarımı yaşıyorlardı. O döngüyü artık tamamlamış oluyoruz. Onların o genç halleri, yaptıkları eğlenceleri, tarzları vs... Bir gün çocuklarımızın bakıp "aaa anne-baba ne kadar gençmişiniz" "babaaa, saçların siyahmış o zamanlar" fln demelerini. Sonra bizim düğün videosunu beraber izlemek fln...

Ben galiba o moda, beklediğimden daha fazla girmişim di mi! Kısa bir anı anlatıp işime döneyim. Halamla eniştemin nikah videosunu izliyoruz bir kaç sene önce (1995'te evlendiler, niye tekrar izliyosak). Halam imzalıyor defteri, şahitler imzalıyor herkesin yüzün gülüyor, 32 diş fln. Enişteme geliyor, o da çok mutlu, "ah çok heyecanlıyım" diyor, kalem elinde "hahaha heyecandan imzalayamıyorum" diyor, sonra tekrar deniyor, yine imzalayamayınca yüzü bir düşüyor. Noluyo ya dediğini duyuyoruz çünkü hakkaten elinde kalem, fiziksel olarak imzalayamıyor. Sonra yine gülmeye başlıyo: "ya ben solağım unutmuşum"!! Ve kalemi, sağ elinden sol eline alıp imzalıyor :)

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails