08 Ekim 2010

GATA Chronicles #2

Geçen sene yine GATA ile ilgili yazdığım bir yazıyı hatırlayacaksınızdır. Bende FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) adında bir hastalık var ve nedense bu hastalık, beni askerden muaf edebilir. Hastalığın olayı ise şu: Ileride böbrek yetmezliğine sebep olabilir, bu yüzden ilaç içiyorum. İçmezsem de kısa vadede, arasıra 3 günlük karın ağrıları ve ateş yaşıyorum. Bakmayın böyle yazdığıma, en azından bendeki versiyonu o kadar da ağır bir hastalık değil. (Hastalığın diğer versiyonları için scroll down).

Askerin mantığı şu: Eğer seni askerlikten muaf edeceğimiz bir hastalığın varsa, gel bunu görelim. Ilacını bırak, atağını geçir. Ne kadar saçma sapan bir mantık, dikkatinizi çekerim. Sivil hayatta aldığın raporları, Çapa'dan bile alınmış olsa, saymıyorlar. Hastalığım genetik olsa da, yani geçmesi mümkün olmasa da, geçen sene kendi verdikleri rapordan sonra ikinci kere bunu görmek istiyorlar. Neyse, ben de ilacımı bıraktım düğün sonrası. Ve ilk atak geldi; cuma akşamı. GATA'ya gittim ama askerlik şubesinden sevk almadığım için yatırmıyorlar. Yatırmadıkları için sadece gözlemleyip eve gönderiyorlar. Haftaiçi oldu sevkimi aldım ama krizim geçmişti. Doktorlar da saymadı. Yatacaksın dediler, ben de kaçtım hastaneden. Kaçmaz olaydım, iki gün sonra tekrar atak geldi, bir sonraki cuma akşamı. Yine sevk alamadım yine hastanede yatırmadılar. Ama bu sefer bu hastalığa bakan bölümün nöbetçi doktorunu çağırttırıp FMF atağı olduğuna dair rapor aldım. Kim hastanede yatmak ister ki sonuçta, raporlarımı alıp hasta olduğumu gösterebilirim. Bu sefer de ateşim çıktığı zaman gözlemlenmediği için bu atak da sayılmadı.

Dedim sikerler. Sevkimi aldım, sapasağlam bir şekilde hastaneye girişimi yaptım. Nasılsa krizler geliyo arka arkaya, olduğunda yatmış olayım da gözlemlensin, ben de siktirip gideyim evime, elimde çürük raporumla. Ama Murphy ve kanunları sağolsun, 1 ay hastanede yattım ve hiçbir şey olmadı. Veya kısaca olanları anlatayım, baymazsanız okuyun, ne boktan bi ülkede olduğumuzu anlayın:

Doktorlardan istediğim şuydu, bana bir süre erteleme versinler, ben ilacımı alayım, sonra bırakayım ve kriz geçireyim. Onlar da adam gibi gözlemlesinler. Sonuçta ben yattığım zaman bana kriz gelmezse bu, sağlığımın iyi olduğunu değil, şansımın kötü olduğunu gösterir. Iki kriz de haftasonuna gelmese ben çoktan işimi halletmiştim. Ama bunu söylemek istediğim doktorlar, "soru soramazsın" diyerek kestirip attılar. Diğer erlere de muamele aynı; tahlillerinin sonucunu öğrenmek isteyenlere, seni ilgilendirmez deniyor ve bitiyor. Yani askeri hastane değil tıbbi kışla!

6 kişilik bir odada kaldım. Diğer yataklara gelenler, gidenler oldu. Iki kişi vardı. Biri Ankara'dan transfer olmuş ve karaciğer nakli bekliyordu. Bir gece yattı, ertesi gün yoğun bakıma alındı, ertesi gün öldü. Tanıdığın insanların son anlarını görmek ve ertesi gün onların ölmesi psikolojik olarak insana koyuyor. Bir hafta kalan biri daha vardı, bir siroz hastası. Ailesi de devamlı yanındaydı. Belli ki adam da, ailesi de çok kafa insanlar ve hayatı keyifle yaşamayı seviyorlar. Pazartesi geldi, bütün aile ile baya muhabbetimiz gelişti. Cuma sabahı durumu ağırlaşınca yoğun bakıma aldılar. Haftasonu karaciğer nakli için karaciğer arandı ama GATA, ulusal ağa bağlı olmadığı için bulunamadı. Diğer hastanelerin ilgili bölümünde de haftasonu doktor olmadığı için sevk edilemedi. Pazartesi sabahı, tam sevk edilecek o da vefat etti. Bu ülkede haftasonu hasta olmayacaksın! Sağlık da mesai saatlerinde.

Odamdan iki kişinin vefat ederek gitmesinin dışında emekli, 81 yaşında bir subayın, bir hafta boyunca hiç bir gece uyumayıp, sabaha kadar devamlı otomatik yatağını indirip kaldırıp, refakatçi kızına bağırması ile biz de gece uykularından olduk. Ve bu, psikolojimizi tamamen bozdu. Zaten sağlam olarak hastanede bir ay yatmak, bok gibi davranılmak ve dışarı çıkarılmamak koyarken, iyice cıvatalar gevşedi. Fiziksel olarak belki turp gibiydim ama kafayı sıyırmak üzereydim.

Başka FMFliler de vardı, hatta bi tanesi bizim odaya gelmişti. Geldiğinin ikinci günü krizini geçirdi. Ama onunki, benimki gibi değil. Göğsü tıkanıyor, nefes alamıyor, bağırıyor istem dışı, gözlerinden başka bir yerini hareket ettiremiyor. Başka FMFlilerde dizler ve bilekler şişiyor ayrıca. Benimki o kadar ağır değil neyse ki.

Vefat edenleri ve diğer FMFlileri görünce (ve elimdeki bolca zamanda küfredip, lanetleyip, 5 saatlik koşular yaptıktan sonra) her işte bir hayır vardır kafasına girdim. Başka bir yere çıkamıyor insan zaten. Vardır bir hayır. Sonunda "askerliğe elverişlidir" raporumu babalar gibi elime alıp askerlik şubeme vermeye gittim. Oradakiler bile kıçıyla gülüyor hastanenin muamelesine.

Bir de Oscar konuşması yapayım. Bir kere her Allah'ın günü gelip benle saatlerce oturan, evden yemek getiren ve bana çocuk muamelesi yapan anneme ne kadar teşekkür etsem az. Sonra beni devamlı arayan kankalarım Lazarov, Ömer Abi, Hacı, Saporta ve Zakuto'ya da binlerce teşekkür. Blackberry'ime, beni dünya ile bağlı tuttuğu, gerçek hayat ile entegre ettiği için müteşekkirim. Son gece saatlerce ofisinde muhabbet ettiğimiz Sarı Doktor'a da bol sabır diliyorum. Kantindeki Beşiktaşk'lıya, Formula 1'ci subaya, Galatasaray'lı komiserime de muhabbetleri için bolca teşekkür.

Siz de siz olun, hayatınızın değerini bilin. Son gün arabamın anahtarını bile özlediğimi farkettim. Giyinmek, duş almak, insan gibi yaşamak ne kadar büyük nimetlermiş... Aralık'ta askere gidene kadar günümü gün edicem. Yine de her fırsatı deneyip, her aklı başında insanın hayalindeki çürük raporunu da almaya çalışmaya devam edicem. Lanet olsun Türk'üm diyene!

2 yorum:

Çetin Cem dedi ki...

gecmis olsun (hem hastaligindan dolayi, ama ozellikle de gordugun muameleden dolayi). umarim kalan surede yine curuk alabilirsin. gecens sene aralikta gittim. ha ne oluyor, gidip yapip donuyorsun sacma sapan kosullarda sacma sapan insanlarla. ama tabii ki yapmasan, 5 ayini oraya gommesen daha iyi. umarim bir yolunu bulup yirtarsin. yirtamazsan da haberini buradan aliriz artik :)

Defunct dedi ki...

Inşallah, tabi ki çalışmalarım devam ediyor, buradan başıma gelenleri (iyi ve kötü) yine anlatırım.

Bu arada Hürriyet'te basketbol yazılarını da seninle aynı adlı biri yazıyo, o olmayasın :)

Related Posts with Thumbnails