Her anlamıyla yay burcu erkeği olarak, götümde akrep varmış gibi gezerim ama bir türlü annemin memleketi Rize'ye gitmek kısmet olmamıştı. Kars-Van hariç, Türkiye'de görmek isteyip de göremediğim tek bölge olan Doğu Karadeniz'i de 2009 Sonbahar-Kış sezonunda aradan çıkarmış bulunuyorum.
Giderken ne beklemem konusunda "it's complicated" idim facebook dilinde. 4 gün ve bol bol gezmeden sonra hala aynıyım. Sümela Manastırı mükemmel bir yer, dağlarda nasıl böyle bir yapı yapılır dedirtiyor. Hayranlık, şaşkınlık. Sonra bakıyorsun duvarlarda her gelen ismini kazımış. Ismini kazıyanların dangalaklarına mı yoksa böyle bir sanat eserinin adam gibi korunmamasına mı kızacağını şaşırıyorsun. Ayder yaylasına çıkıyorsun, yeşille adeta sevişesin geliyor ama her yer motel olmuş. Artvin'e gidiyorsun, kayalar üstüne kurulmuş bir il, trafik ışığına gerek olmayacak kadar az cadde yapılabiliyor ama %98 ile Türkiye'nin en yüksek okuma yazma oranı orada. Verilebilecek çok örnek var ama kısacası her penaltıda ters yattım. Laz müteahhitlerin anavatanına gidip döndükten sonra bir tek şeyi açık açık söleyebilirim: Erdil Yaşaroğlu'nun twitter'ından geliyor, "insan eli değmeyen yerleri cennet ülkem".
Bir de anne tarafımın köyüne gittik, Rize'de Hamalyos. Her yer o kadar yeşil, deniz öyle masmavi ki, daha önce bu renkleri görmemiş olabileceğimi düşündüm. Istanbul'un yeşili ve mavisi, buradakilerle sadece isim olarak benzeşiyor.
Gitmek isteyenler için kategori belirleyelim; çok nadir yerler hariç, Doğu Karadeniz bir outdoor turu, kültür turu değil. Yani gidip keyfini almak için dere tepe gezmek gerekiyor aklınızda bulunsun. Biz yapmadık, ama içimizde patladı. Bir daha ki sefere ayağım beton görürse namertim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder