Ama Manchester United zaferiyle başlayan, 14-18 gibi çok çok kritik bir yaş aralığında ezici bir üstünlüğün UEFA kupası ile taçlandırılması sırasında, şuursuz seçimimin, diğer akranlarımdan ne kadar daha iyi olduğunu görmüş oldum.
Arkasından gelen senelerde ise iyi gün dostu olmaktan taraftarlığa terfi ettiğim, Olimpiyat Stadına hemen hemen her maçta gittiğim, takımımı daha sahiplendiğim günler geldi. Sefasını sürme günlerinin ardından biraz da cefasını çekme günleriydi, ki hoşuma da gitmiyor değildi.
Fakir edebiyatıyla ezildik, Ribery'i kaçırdık, rahmetli Özhan Canaydın'a protestolarda bulunduk ama hepsinin arkasında bir sebep, bir mantık vardı. Galatasaraylıydık, biz de, protesto ettiklerimiz de. Sadece GS'nin farklı yollardan ilerleyeceğini düşünüyorduk.
Şu anda ise Florya'da, Hasnun Galip'te ve Cimbom nerede yaşatılıyorsa orada, bir sorun var. Artık akıl pusulaları kuzeyi göstermiyor. O ibre, devamlı sağa sola sallanıp duruyor, ters dönüyor ama belli bir yerde durmuyor.
Iki gündür, hemen hemen hepsi doğru olmak üzere bir çok şey söyleniyor Colin Kazım Richards transferi ile ilgili. Jo'yu, Keita'yı, Misimoviç'i defterden sildikten sonra bu ne lahana turşusu? CKR beş para etseydi Fenerbahçe, Galatasaray ile anlaştığı anda kontratını fesheder miydi? vs vs. Hepsi de haklı. Maalesef bu yönetim altında Cemal Nalga skandalı da yaşandı. Serdar Özkan'ın transferi yetmezmiş gibi bir de menajer şirketi ortaklığına da göz yumuldu. Sportif başarı her zaman beklentidir ama gelmeyebilir; etik değerler ise her zaman en üstte kalmalıdır. Şirket birleşmesi 10 şampiyonluğa bedel olabilir, ama artık son halkası Colin Kazım transferi olmuş zincir onlarca şampiyonluğa bedeldir. Kabul edilemez.
Işin oyuncu tarafına ise kesinlikle kızamıyorum. Çünkü her tarafı çürümüş bu çarkların, en az kaypaklık yapanı belki de onlar. Alemci adam, zaten alemci olarak geliyor takıma. Sakatın sakat olduğu biliniyor. Yeteneksiz, düz olanın durumu da ortada. Sorun, kötü olduğu bilinen malzemelere kötü diyende değil, iyi yemek yapmak için kötü malzeme seçenlerde.
Ve taraftar... Bir Galatasaray taraftarı, kombine alıyorsa, Avrupa maçlarına ve Fener derbilerine ucuzdan girmek ve bilet bulma kaygısı yaşamamak için alıyordur. Benim için Fener'e su yağdırılan gün, "bu taraftarlardan biri değilim" hissi ile maçın yirminci dakikasında tribünden ayrılmamla çok şey koptu. O günden beri de ne eskisi gibi tezahüratlarda bulundum, ne de protestolara katıldım. Arda'yı, Jo'yu ıslıklamadım; ne yalan söyleyeyim, hakkettiklerini de düşünmüyorum. Bu sırada sınıfta kalan hep taraftardı, Ultraslan'dı. 4-2'lik Ankaragücü maçında Rijkaard'a istifa diye bağıran, Imparator'unu özleyen, GS gol atıp maça ortak olunca tekrar Rijkaard'ın tarafına geçen, yenen 4. golden sonra Imparator'unu tekrar hatırlayan tribünlerin bir parçası gibi hissetmiyorum artık.
Artık Galatasaray adı altında, sarı kırmızı formasıyla spor yapanlar ile gönül bağlarım yokmuş gibi hissediyorum. En tepesinden en dibine kadar pusulası şaşmış, kuzeyini bulma çabasında olmayan insanların varlığı, beni bu duygusal bağımı yenilemekten, ilerletmekten alıkoyuyor.
Haftaya cumartesi Türk Telekom Arena'da olucam ama nefretle, hayal kırıklığıyla, bezmişlikle. Takım, ligde 10. sırada diye değil. Galatasaray'ın Galatasaraysızlığı yüzünden. Artık ne atılan gole sevinicem, ne yenilen gole üzülücem. Canlı maç izlemeyi seven biri olarak, parasını ödediğim yerime gidip herhangi iki takımın maçını izlicem. Formasız, atkısız.
Bu kişisel yazının amacı da şu: Galatasaray'ın, bildiğimiz Galatasaray değerlerine geri dönme çabalarını görene kadar taraftarlıktan istifa ediyorum. Herhangi birinin umrundaysa niyesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder